28 Temmuz 2012 Cumartesi

Atatürk’e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği


Atatürk’e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği
Gerçek Türk Aydını

CHP’nin Ülküsü ve Kemalizm: “Altı oku unutup, sıfırdan başlamadan CHP büyüyemez” diyenler var. Kemalizmin altı oku gökten zembille inmedi. Laiklik, milliyetçilik ve cumhuriyetçilik, Fransız Devrimi’nin etkisini taşıyordu; halkçılık, devrimcilik ve devletçilik de Sosyal Devrim’in… Ama bu kavramlara verilen içerikler esnekti, tartışılmaz kalıplar değildi. Türkiye’nin koşullarının ürünüydü ve o koşullara bağlı olarak zamanla değişebiliyordu.
CHP, 1980’de bıraktığı noktada kalırsa Kemalist olmaz; altı oku bırakırsa da CHP olmaz!
Kuşkusuz ki Türkiye’de hiç kimse Kemalist olmak zorunda değildir. Ama CHP’de, Kemalizme karşı olanları kendi içinde kabul etmek zorunda hiç değildir!…

Kadınsız Demokrasi : Kadınların, yani toplumun yarısını oluşturan bireylerin yaratıcı gücünü, toplumsal ve siyasal yaşamın dışında tutan bir toplum çağdaşlaşabilir mi?
Mustafa Kemal, Türk kadınına çağdaş bir konum kazandırma düşüncesini uygulamaya, hem de Kurtuluş Savaş’ının en umutsuz günlerinde başlamıştır. Atatürk “kadın ve erkek” Türk insanına verilecek eğitimin ilkelerinin saptanması amacıyla, ilk öğretmenler kurultayını işte bu ortamda topladı!…
Eğer Atatürk olmasaydı, Kemalizme bugün burun kıvıran, cumhuriyeti karalama sevdasına kapılan, “referandumla devrim” yapılabileceğini sanan bazı büyük üstatlar acaba ne ile uğraşıyor olacaktı?

Devlet Hayranlığı Edebiyatı : Kemalizmi “devlet hayranlığı”, çağdaş Kemalizm demek olan demokratik solculuğu “çağdaşsızlık” , sınırsız bir özelleştirmeciliği ise “ilericilik” sayan kalemler acaba “cehaletin cesareti” ile mi konuşuyorlar? Yoksa sık yinelenen yalan, giderek kafalarda doğruya dönüşür umudu içindeler mi?
Atatürk’ten 27 Mayıs Anayasası’na, Türkiye’ye bağımsız ve demokratik kurum anlayışını Kemalistler getirdiler. Halk evleri bile oldukça bağımsız ve demokratik bir yapıya sahipti. Köy enstitüleri, bugünün yüksek öğretim kurumlarında bile olmayan bir “katılımcı” ortam yaratmıştı. Özerkliğin savunucuları, Kemalizm’i sürdüren demokratik solcu ve sosyal demokratlar oldular. ”Ceberrut devlet” özlemi ile askeri yönetim dönemlerini değerlendirmeye çalışanlar hep Kemalizm karşıtıydılar.
Bir siyasi partinin başarısı, her şeyden önce toplumsal tabanı ile örgüt yapısı ve ideolojisi arasında tutarlılık olmasına bağlıdır.
CHP’nin geleneksel tabanı “orta sınıf”’lardır. Kemalizm de öncelikle bu toplum kesimlerinin ideolojisidir.
Sadece bu tabana dayanmak bile Türkiye solunu bugünkü çıkmazından kurtarır. Siyasal dengeleri etkileyen bir konuma getirir.
Atatürk’ün sağlığında yaptıklarının bekçiliği ile yetinmenin Kemalizm değil “tutuculuk” olduğunu da unutmamak gerekir!… Kemalist olabilmek için Atatürk’ün “izinde” değil, “yolunda” olmak gerektiğini bilmek gerekir!…
Atatürk Üzerine “Cevherler”!… : Kültür bakanının baş danışmanı olmakla övünen “Zat-ı Muhterem” gene kolları sıvamış… Kemalizm’in “sol” ile ilgisi olmadığını; “militarist” bir ideoloji sayılması gerektiğini; ve de “demokrasi” ile uzaktan yakından bağlantısı bulunmadığını kanıtlamak için…
Solculuğun bütün dönemler ve bütün toplumlar için geçerli iki “evrensel” ölçütü vardır. Toplumsal olanakları artırıcı atılımlardan yana olmak bir… O artan olanaklardan toplumun daha geniş bir kesimini yararlandırmaktan, yani daha hakça bir paylaşımdan yana olmak iki… Bu hedeflere yönelik bütüncül-yapısal dönüşümleri gerçekleştirmek ise , devrimciliktir…
Kemalizm sadece “yeni insan”’ı yaratmadı; aynı zamanda “başdöndürücü” bir sanayileşme sürecini de başlattı.
Demek ki Mustafa Kemal “militarist” bir ideolojinin kurucusu , öyle mi?
Hani şu, İttihat Terakki’nin 1909’daki ünlü Selanik Kongresi’nde “ Ya üniformanızı bırakın, ya siyaseti” diye haykıran Mustafa Kemal…
Ve gelelim Kemalizmde “demokrasi” nin bulunmadığı “cevheri” ne… Acaba şu sözler Atatürk’e değilde, “özköşk” yazarlarından birisine mi ait: “Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemi ile devlet şekli demektir. Biz cumhuriyeti kurduk, on yaşını doldururken demokrasinin bütün gereklerini sırası geldikçe uygulamaya koymalıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nde partilerin doğacağına şüphe yoktur. Demokrasi maddi refah meselesi değildir.”

Atatürk Diktatör müydü? : CHP Genel Sekreteri Recep Peker, İtalya gezisinin hemen sonrasında, Atatürk’ün partisini faşist modele göre yeniden yapılandırmak için bir tasarı hazırladı. Herkesin beğenisini kazanan bu tasarı onay için önüne geldiğinde, Mustafa Kemal’in gösterdiği tepki ünlüdür:
“-İsmet Paşa bu saçmaları herhalde okumadan imzalamış olacak!”
Atatürk’ün yönetiminin, kendinden önceki Osmanlı yönetimine göre çok daha demokratik ve çok daha halkçı olduğu ortadadır. Atatürk sıradan bir “liberal demokrasi” anlayışına da sahip değildi. “Katılımcı-sivil toplumcu” bir demokrasiye inandığının somut kanıtlarını vermişti.

Atatürk’ün Kültür Siyaseti: Eğer her siyasal iktidar değişikliğinde devletin yazılı ve sözlü yayımlarının dili, devlet tiyatrolarının oyunları, devlet kitaplıklarının raflarındaki kitaplar, bile değişiyorsa, o ülkede gerçek anlamıyla ulusal bir kültür siyaseti izlendiği söylenemez. Oysa, kültür bir duyuş ,düşünüş ve davranış birliğidir. Ulusal olması zorunlu siyasetlerin başında kültür siyasetinin gelmesi gerekir.
Atatürk “çağdaş insanı” yaratacak koşullara öncelik verdi. Tarihteki ilk kültür devrimini gerçekleştiren önder oldu. Dilde, tarihte, alfabede, sanatta, hatta dinde yaptığı reformlar, O’nun bu anlayış içinde gerçekleştirdiği kültür devriminin parçalarıdır. Atatürk bağımsız ve çağdaş bir ulusal toplum yaratmak istiyordu. Bir yandan ülkenin kendi öz kaynaklarına dayanmasına, öte yandan da hedef aldığı toplumun gerektirdiği insanı hazırlamaya öncelik verdi.
Atatürk’ün izi, O’nun öldüğü noktada biter, ama yolu bitmez, sonsuza dek uzanır. Bu nedenle de, Atatürk’ün neyi yaptığından çok, hangi amaçla yaptığı incelenmelidir. Ulusal olması gereken kültür siyasetini, toplumun ancak belirli kesimlerini temsil eden siyasal iktidarların insafına terkedecek bir kültür kurumlaşmasının Atatürk’ün yoluna ters düşeceğini sanıyoruz.

Kemalizm Nedir? : Kemalizm, tıpkı liberalizm ve sosyalizm gibi, bir devrim ideolojisi olarak doğmuştur. Ama, onlardan farklı olarak, geri kalmış bir ülkedeki devrim koşullarının gereksinimlerini yansıtmaktadır.
Mustafa Kemal, tıpkı Lenin gibi , Birinci Dünya Savaşı’nın ülkesindeki eski düzenin temsilcilerini maddi ve manevi açıdan yıpratmasından yararlanarak, evrimin henüz zorunlu kılmadığı yeni bir toplumsal-siyasal düzeni yaratacak süreçleri harekete geçirmiştir. Mustafa Kemal , ülkesini düşman işgalinden kurtarmanın kendisine kazandırdığı olağanüstü etkiyi kullanarak devrimi gerçekleştirmiştir.
Kemalizmin önünde iki aşamalı bir amaç vardı: Bağımsızlık ve Çağdaşlaşma. Bu ereklere ulaşmak için, ideolojinin çerçevesini oluşturan ulusçuluk, cumhuriyetçilik ve laiklik ilkeleri Fransız devrimi ve dolayısıyla liberalizmden; devletçilik, halkçılık ve devrimcilik ilkeleri de sosyalizmden esinlendi.

                                                                                                              Ahmet Taner Kışlalı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

 

Yaşasın Vatan Yaşasın Türk Milleti